NUSAYRİYYE'NİN AYRILMASI
Bu durumda şeytanlarından birisi olan Beni Nümeyre kölelerinden Muhammed b. Nusayr ortaya Hasan el-Askeri'nin sirdapta (babasının evinde) gizli bir oğlu bulunduğu fikrini ortaya attı ki kendisi ve arkadaşları Şiiler'in halk tabakasından ve zenginlerinden imam adına zekat toplayabilsinler ve böylece de kendilerinin imamiye olduğu iddiasını devam ettirsinler. Bu Muhammed b. Nusayr hayali sirdabın kapısı olmayı hayali imam ile Şiiler arasında zekat toplamak görevini kendisi üstlenmek istedi. Arkadaşları ona muhalefet ettiler ve bab (kapının) Hasan el-Askeri'nin evi yakınında bulunan Hasan Askeri'nin alış veriş yaptığı bir yağcı olmasında ısrar ettiler.
BAB VE SİRDAB HİKAYESİ
Bu anlaşmazlık baş gösterince Muhammed b. Nusayr onlardan ayrılarak kendisine nispet edilen Nusayriyye mezhebini tesis etti. Arkadaşları ise hayali onikinci imamın evlenmesini ondan çocuklar ve torunlar olması hilesini düşünerek imamlığın devam etmesi ve böylece de İmamiye mezhebinin devamı hilesini düşünüyorlardı. Fakat bunun Alevileri kaydeden görevliler tarafından yalanlanacağı, yalan olduğu ortaya çıkacağı anlaşılınca, bunun Abbasiler ve emirleri tarafından anlaşılacağına kanaat getirince onikinci imamın sirdapda kaldığını onun "Gaybubeti Suğra" (Küçük kayboluş) ve "Gaybubeti Kübra" (Büyük kayboluş) olmak üzere sirdabda kaldığını iddia ettiler. Ve bütün müslümanlardan Allah'ın akıl bahşettiği insanlardan bu yalana inanmalarını istiyorlar ki onlarla anlaşma veya yaklaşma olsun. Heyhat. Bu, ancak bütün İslam alemi bir akıl hastanesine dönüşürse o zaman belki mümkündür. Akıl nimetini verdiği için Allah'a hamd olsun Akıl sahih imandan sonra ne büyük nimet!
MÜSLÜMANLARIN BAĞLILIĞI
Müslümanlar imanı sahih her mü'mini severler ve onu dost kabul ederler. Ehli beytin salihleri de herhangi bir adet zikredilmeksizin hepsi aynı hükme dahildir. Müslümanların sevdiği mü'minlerin başında Resulullah'ın cennetle müjdelediği aşare-i mübeşşere vardır Şiiler'in kâfir olduklarına hiç delil olmasa Resulullah bu on kişi cennettedir dediği halde Resulullah'a muhalefetleri küfürleri için yeterlidir. Müslümanlar İslam için çalışan ve İslam aleminin omuzlarında yükseldiği diğer sahabileri de sever ve onlara bağlıdır. Hakkın ve hayrın İslam topraklarında kanlarıyla yeşerdiği bu sahabenin Hz. Ali ve evladına karşı düşman olarak yaşadığı iftirasını da yine Şiiler atmışlardır. Bu sahabe Hz. Ali ile kardeşçe, birbirini severek ve birbirlerine yardımlaşarak yaşamışlar ve aynı şekilde de vefat etmişlerdir. Bunu Allah'ın kelamından daha güzel ifade eden yoktur. Fetih Suresi, ayet: 29; "Kafirlere şiddetli, kendi aralarında merhametli." Hadid Suresi, Ayet : 10; "Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Mallarınızı Allah yolunda niçin sarf etmiyorsunuz? içinizden Mekke'nin fethinden önce sarf eden ve savaşan kimseler, daha sonra sarf edip savaşan kimselerle bir değildirler. Berikiler daha üstün derecededirler, Allah hepsine cenneti vadetmiştir. Allah işlediklerinizden haberdardır."Allah vadinden döner mi? Ali. İmran suresinde ise şöyle buyurdu -. "insanlar için ortaya çıkarılan en hayırlı ümmetsiniz."
HULEFA-İ RAŞİDÎN ARASINDAKİ SEVGİ VE MUHABBET
Mü'minlerin emiri Hz, Ali'nin kendinden önceki halifelere sevgisini inkar mümkün değildir. Hasan, Hüseyin ve İbnu'l-Hanefiyye'den sonra evlatlarına isim verirken birine Ebu Bekir, diğerine Ömer, bir diğerine ise Osman isimlerini seçmiştir. Kızı Ümmü Külsüm el-Kübra'yı Hz, Ömer ile evlendirmiş, şahadetinden sonra da amcasının oğlu Muhammed b Cafer b. Ebi Talip ile, o da ölünce onun kardeşi Avn b. Cafer ile evlendirmiş ve Ümmü Külsüm onun zevcesi iken vefat etmiştir. Abdullah b. Cafer (Tayyar) oğullarından birine Ebu Bekir, bir diğerine Muaviye ismini vermiştir. Bu Muaviye (Muaviye b. Abdullah b Cafer b. Ebi Talib) oğullarından birine Yezid ismini vermiştir. Zira bazıları Yezid'in siyretinin düzgün olduğunu söylemektedirler. Muhammed b. EI-Hanefiyye b. Ali b Ebi Talib buna şehadet etmektedir.
NİÇİN ONLARDAN İLGİMİZİ KESİYOR, TEBERRU EDİYORUZ
Şiiler'in bizden istediği teberri, aramızdaki yaklaşmanın karşılığı olacak ve diledikleri şahıslardan biz ilgimizi keseceksek başta ilk imamları Hz. Ali, çocuklarına Ebu Bekir, Ömer ve Osman ismi vermekle hata etmiş ve kızım Hz. Ömer'le evlendirmekle hatada daha da ileri gitmiş olacaktır. Aynı şekilde İbnu Zübeyr'in davetçisi Abdullah b. Muti gelip Yezid'in rakı içtiğini, namazı terk ettiğini ve kitaba, sünnete aykırı davrandığını iddia ettiğinde Muhammed b. EI-Hanefiyye Yezid lehine şahadet ederken yalan söylemiş olurdu Abdullah b. Muti'e "Zikrettiğiniz şeyleri ben onda görmedim. Yanında bulundum ve onunla bir arada ikamet ettim. Namaza devam ettiğini, hayrı araştırdığını, fıkhî hükümler sorduğunu ve sünnete bağlı olduğunu gördüm" diye cevap verdi, İbnu Muti ve beraberindekiler ona : Sana tasannu için öyle yapmıştır dediklerinde "Söylediğiniz içki içme hadisesini size gösterdi mi? Eğer sizin yanınızda içti ise sizler onun ortağı sayılırsınız Yok sizin yanınızda içmediyse bilmediğiniz, görmediğiniz şeye şahitlik yapmanız size helal değildir." demiş. Onlar: Görmedi isek de bu bizce malumdur dediklerinde de "Allahu Teala şahitlere bunu yasaklamış ve buyurmuştur ki "Bildikleri halde (bilerek) şahitlik yapanlar hariç, sizin bu işinizden herhangi bir şey (bili yor) değilim."
Hz. Ali'nin oğlu Muhammed b. EI-Hanefiyye Yezid için böyle şahadet ederken, Şia'nın bizden istediği ilgi kesme ile bu hakikat nasıl bağdaşır. Şia bizden Yezid'in babasından ve babasından da hayırlı üstün Ebu Bekir, Ömer, Osman, Talha, Zübeyr, Amr b. As ve diğer sahabeden teberri etmemizi, ilgimizi kesmemizi istiyorlar. Kitap ve sünneti muhafaza eden ashaptan yüz çevirmemizi istiyorlar. Şiiler'in yaklaşmak için bizden istedikleri fiyat çok pahalı, hiçbir şey almıyoruz her şeyimizi veriyoruz. Hileli mal getirmek isteyen kimseyle muamele yapan kimse ahmaktır. Nusayr Tusi'nin tespit ettiği Nimetullah Müsavi ve el-Hunsari'nin desteklediği ve Şia dininin esası olan velayet ve beraatin (ehli beyte ve oniki imama bağlılık, sahabeden ilgi kesmek ve onlara düşmanlık) manası İslam dinini değiştirmek ve İslam binasını omuzlarında yükseltenlere düşmanlıktan başka bir şey değildir. Evet sadece her şeyleriyle herkese muhalif olan kendilerinin fırka-i Naciye olduğunu söylemekle yalan söylemişlerdir,
ŞİA'DAN İSMAİLİYE'NİN AYRILMASI
İsmailiyye de aynı Şia gibi müslümanlara muhalefette İmamiye Şia'sının yolunu takip etmektedir. Sadece ehli beytten bazı isimleri tayin hususunda Şia'dan ayrılıyorlar, İmamiye Caferi Sadık'a kadar İsmaıliye'nin bağlandığı bütün imamlara bağlanıyorlar ve kabul ediyorlar. Caferi Sadık'tan sonra ayrılıyorlar, imamiyye Musa b. Cafer ve onun nesline, İsmailiye ise İsmail b. Cafer ve onun soyundan gelenlere müvalat ediyorlar. Bağlanıyor ve itaat ediyorlar, İsmailiyye taifesinin İsmail ve neslinden gelenlere aşırı bağlılığı Safevi devleti günlerinden beri Şia'nın hasedine sebep olmuştur. Ve bunun üzerine onlar da Meclisi ve yardımcılarının elinde yuvarlanmışlar, eski devirlerde aşırıları (ğulat) azınlık iken, bundan sonra istisnasız hepsi aşırı (ğulat) bağlılar haline gelmişlerdir. Bu gerçeği Cerh ve Tadil alimleri Ayetullah el-Mamkapi eski ğulat hakkında yazdığı kitapta itiraf ederek bu mevzunun geçtiği her bahiste eskiden aşırı kabul edilen inançların bugün imamiye Şiası'nın mezhepte zaruri olarak inanılması gereken şeyler olduğunu ilan etmiştir. Demek oluyor ki. İmamiye, İsmailliye ile taassubunda, aşırılığında birleşiyor, ancak bazı isimler üzerinde ihtilaf ediyorlar. Aralarında Peygamber mertebesinden daha yukarı mertebelere çıkarttıkları bazı isimler üzerinde ihtilaftan başka farkları yok. Kendi imamlarını ve özellikle hayali onikinci imamı ilahlık derecesine çıkartırken Resulullah (SAV)'ın gaybiyyattan Allah'ın kendisine bildirdiklerine inanmamayı Muhammed Hasen el-lştilaninin diliyle ilan ediyorlar.
Nusayr Tusi'nin tespit edip, Nimetullah Musevi ve Bakır Hunsari'nin teyidlerinde itiraf ettikleri gibi Şia taifeleriyle Müslüman taifelerin birbirine yaklaşmasının imkansızlığı Şia taifelerinin müslümanlara temelde muhalefet etmesi sebebiyledir. Bu durum Bakır Meclisi'nin çağdaşı olan Nusayr Tusi zamanında böyle ise bugün daha kötü, daha zordur.
ŞİİLER YAKLAŞMA DEĞİL MEZHEPLERİNİ YAYMAK İSTİYORLAR
Şunda şüphe yok ki Şiiler kendileri yaklaşma istemiyorlar. Bunun için de yaklaşma fikrini ehli sünnet diyarında yaymaya çalışıyor, Şii bölgelerinde bunun için bir adım dahi atmıyorlar, bir kelime dahi konuşmuyorlar, ilmi merkezlerinde bu yaklaşmanın eserine, izine dahi rastlanmıyor. Bu çağrı fazı toprağına, toprağı fazına birleşmeyen elektrik kablolarına benziyor. Bu sebepten de bu uğurda yapılacak her çalışma çocuk oyunu gibi hiçbir fayda getirmeyen lüzumsuz bir çalışma olarak kalacaktır. Sadece ehli sünnetten, tek taraflı tutumdan bundan başka semere beklenemez. Ancak Şia Peygamberimiz (SAV)'den bu yana Şii olmayan herkesten berî olduğu akidesinden. Ebu Bekir ve Ömer (RA)'ya la netten vazgeçmedikçe bu çalışmalar boşunadır. Yine Şiiler imamlarının beşeriyet sıfatlarından arındırıp ilahlık mertebesine çıkaran inançlarından vazgeçmedikçe yaklaşma mümkün değildir. Çünkü bu inanç İslam dininden çıkmak. Peygamber ve ashabının gösterdiği yoldan sapmak demektir.
Şiiler İslam'a, İslam inanç ve tarihine ters düşen bu azgınlığı terk etmedikce Müslümanların kabul ettiği temel ve esaslara muhalif temel ve esaslarıyla yalnız kalacaklar ve bütün Müslümanlar onları terk edecektir.
Daha evvel bir gerçeğe işaret etmiştik: Komünizmin Irak'ta ve İran'da, diğer İslam ülkelerine oranla daha çabuk gelişmesinin sebebini Şiiliğe bağlamıştık. Bu iki ülkedeki komünistler o ülkelerin Şii evlatlarından oluşuyorlardı. Zira Şia mezhebini anlaşılmayanı hurafe yalan ve hayali şeylerle dolu görünce. teşkilatlı, her dilde yayın yapan, belli ilmi ve iktisadi metotlar takip eden komünizm tuzağına düştüler. Eğer İslam dinini Şiiliğin dışında doğru olarak Peygamber'den geldiği gibi öğrenseydiler bu çukura böylesine düşmeyeceklerdi.
BABİYYE FİTNESİ
Yüz sene kadar evvel İran'da Bab fitnesi zuhur edip de Muhammed Şirazi kendisinin Mehdiyi Muntazarın (beklenen mehdinin) kapısı olduğunu iddia edip daha sonra da Mehdi olduğunu öne sürünce bir yığın İranlı Şii ona inanmış ve etrafında toplanmıştı. Bunun üzerine İran hükümeti bu zatı hurafe ve yalanlardan uzak Hanefi sünnilerin çoğunlukta olduğu Azerbaycan'a sürmüş, başka Şii bir şehre sürmemişti. Çünkü Ehli Sünnetin olduğu yerlerde böyle sapık iddialara kulak verecek batıl inançlar yaşamazdı. Çünkü Şiiler böyle iddialara hemen kanacak akidelere sahiptirler. Aynı şekilde bu hurafe inançlar geçen asırda Babilik ve Bahailiğin yayılmasına da sebep olmuştur. Okuyan ve kültür sahibi olan Şii çocuklar da uyanarak Şiiliğin sebebiyle İslam'dan soğuyorlar ve aklın kabul etmeyeceği bu inançlar karşısında komünizme kayıyorlar. Bu yüzden de İran ve Irak'ta komünizm diğer İslam ülkelerine oranla hızlı gelişmiştir.
Müslümanların nasihat etmek için Allah'a, Resulullah'a ve bütün müslümanlara verdiği söz gereğince bu konuda yazabildiklerim bunlardır. Allah kıyamete kadar dinini, milleti İslamiyeyi, İslam'ın varlığını yıkıcı ve hilekarların şerrinden korusun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder